top of page
  • Yazarın fotoğrafıIşıkla Yolculuk

Doğa ve İnsan

Güne nasıl başlayan birisiniz? Neşeli, öfkeli, kaygılı, endişeli, mutlu, huzurlu, huzursuz bu sıfatlardan hangisi size daha çok uyuyor? Güne başlarken günü güzel geçirmek için motivasyonunuz nedir? Bir dakika, dünü bir kenara bırakalım. Bugün sabah nasıl uyandınız? Aynı soruyu kendime de sorarak, size nasıl güne uyandığımdan biraz bahsedeceğim.

Uzun zamandır, her sabah gözlerimi açar açmaz gökyüzüne bakmak istiyorum. Gözlerim güneşi kovalıyor, vücudum güneşin sıcaklığından faydalanmak istiyor. Gökyüzünün her gün sunduğu eşsiz manzaranın tadını çıkarmaya çalışan müşterilerinden biriyim. Düşünüyorum, akşam karanlık bir gökyüzüne uyuduğum bir günün sabahı nasıl oluyor da aydınlık ve bambaşka bir gökyüzüne uyandığımı. Doğa ne kadar da cüretkar elindeki tüm tasarım yeteneklerini kullanarak eşsiz kaynak sunuyor bize. Bir an durup düşünüyorum, doğa ile insan birbirine bağlı iki olgu mu? Ve bir an hayal ediyorum, lütfen okurken sizler de benimle birlikte hayal edin.



Yaşadığınız ev mekanik cam ve metal teknolojisiyle üretilmiş bir ev. Evinize girdiğinizde dış cephe metal profil ve dikmelerden oluşuyor. Dış cephe komple cam. Ve dışarıya baktığınızda gökyüzünün bir parçasıyla beraber mekanik tüneller görüyorsunuz. Bu mekanik tüneller sizin bir yerden bir yere gitmeniz için oluşturulmuş yol tünelleri. Ağaç yok, yeşillik yok, kuşların sesleri, arılar, sinekler, sokak köpekleri yok. O kadar doğadan uzaksınız ki, birikmiş bir su parçasına göl bile diyemiyorsunuz. Deniz yok, okyanus yok. Tek görebildiğiniz, diğer metal yığını binalar. Her binanın diğer binaya geçişi için bu mekanik tüneller devreye giriyor. Böylece ulaşım sağlanıyor. Hayatınız her zaman istediğiniz gibi kolaylaştı. Zamandan da bir hayli tasarruf ettiniz. Hatta öyle ki, İstanbul’dan Ankara’ya uçuşunuz var. Uçuş noktasına mekanik tünelle geliyorsunuz, uçuş noktasından uçaklar sizi henüz havada bindiriyor. Ne tekerlekleri yere iniyor ne de tam olarak sabit durabiliyor. Zamandan tasarruf edebilmek adına uçaklar çalışır halde yolcu bindirip rotalarına devam ediyor. Anakara ile ilişiğiniz artık kalmamış. Yaşadığımız, okuduğumuz ve çalıştığımız binaların temeli anakaraya gömülü olsa bile hayatın sizin için kolaylaşan tarafında işiniz yok. Sosyalleşmek için gidebileceğiniz bir ağaç kalmamış, çimlere uzanıp kitap okuyabileceğiniz bir bölüm yok. Pardon, anakaradan metrelerce yüksekte yapay malzemelerden sembolik olarak size sunulan gerçeklik dışı bir dünyada poliüretan, polipren malzemelerden bir ağacınız var sırtınızı yaslayacağınız ya da çimlere ayak uzatacağınız. Su mu? Su o kadar az ki, öyle suyu boşa akıtana ölüm cezası var, hayalini bile kurmayın. Suyu, suyun sesini sadece hologramlar üzerinden deneyimleyebiliyorsunuz. Belki evinizin duvarına suyun hologramını yansıtıp, su sesini dinlemekten başka çareniz yok. Kuşlar ve diğer tüm canlılar ağaç olmadığı için ya yok olmuşlar ya da o kara parçasını terk etmişler. Öyle ki, arılar olmadığından bal yiyemiyor, böcekler olmadığından sebze yetişmiyor. Doğal besin zinciri de yok, yiyecekler devlet tarafından onaylanan ve izin verilen özel mekanlarda sınırlı olarak yetişebiliyor. Erişimi, alım gücü altından daha değerli. Hava yeşilliklerin olmayışından, ağaçların yokluğundan ve tabiki kullanılan cam ve metal malzeme yoğunluğundan eskisi gibi oksijen üretemiyor. Aksine bir de soluduğunuz hava maalesef ki sizi ölümcül bir hastalığa sürüklüyor. Yapay malzemelerden oluşan gazların fazla birikimi ile dışarıda zaten nefes alınması da fazlaca zor. Ve siz her gün uyandığınızda pencereden sadece kocaman bir griye bakıyorsunuz. Nefes almak için açabilecek bir pencereniz yok, yeşillik, su, doğaya ait her canlı terk etmiş sizi sizin hayatınız daha da kolaylaşsın ve zamandan vakit kazanın diye.

Nasıl hissettiniz? Gerçekten doğadan uzak yaşamak size nasıl geldi? Birçok şeyin sahte ve yapay olması sizi memnun etti mi? Doğanın olmadığını düşünmek sizi mutsuz mu etti? Hayatlarımız kolaylaşsın diye ne kadar çok nimetin farkında olmadığımızı görebildiniz mi? İnsanın ruh sağlığı gerçekten de doğa ile bir bütün mü? Mekanikleşen yaşadığımız mekanlar mı yoksa bizim düşünce tarzlarımız mı? Doğadan koparılamaz bir bütün olan insanoğlu, neden bu gerçeği hala kabul etmiyor? Doğadaki her şeye bu kadar ihtiyacı varken, neden hala doğaya zarar verme konusunda hoyrat ve ısrarcı?



Uzun zamandır spiritüellik, psikoloji ve kolektif şifa ile uğraşıyorum. Kibarlığın, hoş görünün, empatinin, özsaygının, özdeğerin ve tabi ki kendini sevmenin ne kadar değerli ve önemli olduğundan bahsediyoruz. Oysaki, bunlara gelmeden önce bir kere kafamızı gökyüzüne çevirip gökyüzünün eşsiz güzelliğinden keyif almıyoruz. Bir ağacı korumak kollamak yerine, penceremin önüne geldi diye acımasızca kesiveriyoruz. Sokaktaki hayvanlara tekme atıyoruz, öldürüyoruz. Doğaya en çok ihtiyacı olan varlıklar biz insanoğlu iken, doğayı yok sayıyoruz, parçalıyoruz, yok ediyoruz ve hoyratça “Benim sana ihtiyacım yok, ben sensiz de yaparım” diyerek tüm anlamsız egomuzla kendimizden uzak tutuyoruz. Peki, kendimizi kabul etmeye çalışırken kendi özümüzü elimizin tersiyle itmek niye?



Bu yazıyı okuyduysanız, lütfen her sabah kalktığınızda, iş arası mola verdiğinizde gökyüzüne şöyle bir bakın. Bu doğaya ne kadar ihtiyaç duyduğunuzu ve onu korumak adına onun nimetlerine sahip çıkacağınıza dair bir söz verin toprak anaya. Emin olun ki, hayatın kolaylaşması yapay şeylerle değil asıl gerçek olan öz ile gerçekleşiyor. Kendimizi sevmeye başlamadan önce doğayı sevelim, onun tadını çıkartalım, doğayı yalnız bırakmayalım ve onu koruyalım.


Bir sonraki yazımızda tasarım ve doğanın bütünlüğünden bahsedeceğiz. Görüşmek üzere.


İçeriklerin devamı için lütfen instagram üzerinden isiklayolculuk sayfasını takip edin.


N. Ecem Çıklaçekiç

İç Mimar & Usui Reiki Master 3A

35 görüntüleme
bottom of page